

“Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, “Biz ancak ıslah edicileriz!” derler. (Bakara/11)
“İnsanlardan öylesi var ki, bu dünya hayatı hakkındaki görüşleri senin hoşuna gider; (dahası), kalbindekilere Allah’ı şahit tutar, üstelik tartışmada son derece ustadır. Ancak hakimiyeti eline alır almaz yeryüzünde fesat çıkarmaya, ekin ve nesli yok etmeye çalışır: Hâlbuki o, düşmanlıkta en amansız olandır. Allah fesadı sevmez.” (Bakara /204-205)
Âdemin şeytanla olan sınavından günümüze ‘Hak-Batıl’ savunucuları arasında kıyasıya bir mücadele yaşanmaktadır. İmtihan gereği kıyamete kadar durmayacağı da aşikâr.
Kabil’in İlk kan döküşü ile ise ifsadın yeryüzü macerası başlamış oldu. İfsadın ortaya çıkışıyla “Her şey zıddı ile kaimdir.” kuralı gereği ilk ifsad ile bozulanın, ıslah ile düzeltilmesi zarureti doğdu. Bu zaruretin doğal tetikleyicisi tabidir ki ilk insanın aynı zamanda bir Peygamber olmasıydı.
Bu noktada kafa yorulup sorulması elzem tek soru “İnsan ne için çalışır? “ sorusu olur.
İnsan iki şey için çalışır; ya ifsad yani fıtrat olanı bozmak için ya da doğal olanı korumak adına ıslah için çalışır. Doğal olanı koruyamıyor başta insan ve inancı olmak üzere her şey daha kötüye doğru tahrip oluyorsa artık istendiği kadar biz ıslahçıyız densin ayette tam anlamıyla tarif edilen “ifsadçı müfsid” konumundan başka bir yerde olunmaz.Biz bu yazımızın konusu gereği ıslahı değil ifsadın yöntemlerini ve sebep olduğu tahribatın boyutlarını dikkat ve değerlendirmeye sunacağız.
Habibe ALPAY AYDIN