

Post modern dünyada yaşamaya mahkum biz Müslümanlar için elbette ki dervişlik iddiası biraz ütopik kalabiliyor. Halen daha dünyanın süsüne, makamına, şanına, şöhretine tamah etmeyen insan kaldı mı diye taaccüp etmekten insan kendisini alamıyor. İnsanlık değişti, kirlendi ve tüm güzel hasletlerini bir bir kaybetmeye başladı. Her gün okuduğumuz, izlediğimiz haberler de ne yazık ki bu tezi doğrular nitelikte. “Geçmiş zaman oldur ki”ler, Ah eski güzel günler! Bizim zamanımızda… Diye başlayan yakınma cümleleri daha fazla yerleşmeye başladı dillerimize. Yazık ki biz bu bozulmuş, kokuşmuş dünyayı kendi ellerimiz ile var ediyoruz. Değişim ve dönüşüm içine girmeden o eski günlere ahlak, edep, adalet, hoşgörü, sevgi, saygı gibi kavramlara ne yazık ki kavuşamayacağız. Aslında yapmamız gerekli olan hayıflanmak yerine kirlenmiş aslından dönüşmüş de olsa bu dünyada iyiliklerin de var olabileceğine inanarak, kendimizi bir nefis terbiyesine çekmek. Kendini bilip kendine dönebilmek…
Kendi ifadesiyle bir modern zaman dervişi olan Ayşe Hümeyra Hanım (Ökten) da kendi öz benliğine dönerek yaradılış gayesini tam manası ile içselleştirmiş kıymetli bir hanımefendi. İstanbul’da kültür ve medeniyet beşiği Fatih’te, Cumhuriyet’in ilk yıllarında 1925 senesinde dünyaya gelerek başlar hayat serüveni. Entelektüel bir ailenin kızı olması hasebi ile hayatı bu minvalde ilerler. Babası Osmanlı ulema sınıfından felsefe alanındaki çalışmaları ile adından söz ettiren bir müderris olan Mahmud Celaleddin Ökten’dir. Cumhuriyetin kuruluş yıllarına tanıklık eden Celaleddin Ökten, öz benliğinden kopmayarak inandığı gibi yaşamaya devam eder. Osmanlı mirasını devam ettirebilmek adına İmam Hatip Liselerinin kuruluşuna vesile olur. Bir ilim deryası olarak Osmanlı medeniyetinden aldıklarını çocuklarına da nakşeder. Öyle ki, her bir evladı doğdukları topraklar için önemli icraatlar yapan değerli bilim insanları olurlar.
Rümeysa KOCAMAZ AKGÜN