

“Bir şeyi yapmadan önce iki kez düşün. Sonuç özgürlük gibi görünse de bazen ya hapishane ya da gasilhanedir.’’
Sıcak bir Ağustos günü yemyeşil ağaçların altında, dallarına kurduğunuz, serin serin sallandığınız hamak, kimin parmakları arasında, ilmek ilmek ve hangi hayallerin eşliğinde örüldü? Biraz sonra denize atacağınız ağı ören el, hangi ağın içine düştü. Bir ülkenin geleceğini belirlediğimiz seçimlerde, oyların toplandığı çuvalları kim dikti? Ya da oyumuzu, bir oy deyip üzerinde fazla durmadan bir futbol fanatiği gibi kullanıp mı geçtik? ‘Benim bu ‘bir oy’um insanlığa saadet getirecek düzeni mi kuracak?’ dedik. Veya o çuvalları diken ellerin nerede diktiği bizi hiç mi ilgilendirmiyor. Düğün, eğlence gibi yerlerde giymek için, fellik fellik aranılan boncuk işlemeli elbiseler, ayakkabılar kimlerin elinden çıktı? Mahkumiyetini küçük kızıyla çeken bir anne: “Özgürlük deyince, yemyeşil kırlarda benimle mahpusluk çeken küçük kızımla koşmayı hayal ediyorum…’’ Evet, bunlar ve sayısız ürün hapishanelerde mahkumlar tarafından yapılıyor. Başımıza gelmedikçe, haberlerde geçmedikçe hatırımıza gelmeyen hayatlar, bir mahkumun tabiriyle: “Bugün önünden özgürce geçtiğiniz duvarın, ertesi gün içinde olabiliyorsunuz.
Safiye GÜL