

Hedonizm bir felsefe disiplini olarak, tarihi ilk çağ antik Roma Dönemi’ne rastlayan bir akımdır. Hepimizin bildiği bir isim olan Aristoteles’in öğrencilerinden Aristippas tarafından ortaya atılmış bir felsefi düşüncedir. Hedonizm, bu dünyada hazzı yaşamanın ve hayatın merkezinde hazzın olması gerektiğini savunur. Yani onlara göre hayat lezzetleri ile vardır ve mümkündür. Haz mutlak manada iyidir, ancak aksini düşünmek bu felsefi ekolde yer almaz. Bu ekolü benimseyenlere göre her zevki tatmak mubahtır ve dünyaya geliş amacıdır. Sorumluluk almak, kendilerini yoracak herhangi bir haz vermeyecek eylemler içinde bulunmaktan hoşlanmazlar. Kendi zevkleri için yapamayacakları şey yoktur hayatta. Ölüm, savaş, ayrılık gibi olumsuz düşüncelere yer yoktur bu ekolde. İlk çağlarda daha katı bir şekilde ifade edilen bir felsefi ekol olsa da zamanla Rönesans ve günümüz sistemleri tarafından farklı şekillerde de yorumlamaları yapılmıştır. Özellikle günümüzde ekonomik olarak “Her şeyi alabiliyorsan, her imkânı elde edebiliyorsan ve bu güce sahipsen mutlusun!” şeklinde bir düşünce disiplini ile karşımıza çıkar. Antik Çağ’da her lezzet ve kerih bile görülen her yolun mubah olduğu fikri var iken günümüzde biraz daha evrilerek para ve meta elde etmeye dönük bir ekol haline gelir. Aslında bu disiplin bizlere; “Daha çok çalış, daha çok tüket!” fikrini aşılayan kapitalizmin bir oyunudur.
Bir felsefi disiplin olarak hedonizmden bahsettik. Dünyaya bir kez gelişin verdiği bir hakla her türlü hazzı mubah görüyorlar dedik. Bu Müslümanlık ile nasıl bağdaşabilir?
Rümeysa KOCAMAZ AKGÜN