

Mevsimler değişiyor, günler geçiyor üzerimizden, sokaklar nice farklı yüz görüyor. Zaman ardı arkası kesilmeyen acılar büyütüyor. Aynı sokakta gülen yüzlerle gözyaşına bulanan yüzleri beraber ağırlıyor. Soluksuz nefes alışverişlere karşı çarpıp duran solukları da kucaklıyor. Herkese kucak açıyor herkese. Bir alabora içinde ilerliyor. Mutluluk saçan yüzlerin hatırına sevimsiz yüzlere de tahammül ediyor. Şairler şiirlerini zihninde topluyor, babalar ay sonunu getirebilmek için planlar kuruyor, anneler çağın sırtlarına bıraktığı kamburlarıyla acı çekerek yürüyorlar. Tüm çocuklar oyun oynuyor.. Evet, kimi neşeyle oynuyor kimi yükle…
Zaman, kiminin ellerine bir topu tutuşturuyor kiminin ellerine demir parçalarını. Sokak araları bunlar, yolu düşmemişler var. Neyse ki, henüz romantikçiler uğramadı buralara. Neyse ki, çiçek böcek severler kendi sokaklarından başka sokaklar olduğunu henüz bilmiyorlar. Fotoğraf severler tarihi bir manzara görmüşcesine koşuyor buralara. Gözlerini iliştiriyorlar vizöre “Bir, iki, üç” işte bastılar tuşuna! Ekmeklerine yağ sürecek manzaralar yakaladıkları için mutluydular.
Şimdi sıra biraz edebi cümle iliştirip görselleri daha da dramatik hale dönüştürmekteydi. Biraz Nazım, biraz Zarifoğlu belki biraz da Arif Emre bırakırlardı yanına… Nasıl kalemi alabilirler ki ellerine, yaşamadıklarını nasıl yazabilirlerdi?
Fazilet AYDIN