

Henüz doğal ve renkli dünyamızın, renkli televizyon ve çeşitli entrikaların dozu bu kadar artmamış her şey alabora olmadan önce, siyah beyaz televizyonların bazı evlerde olduğu, radyolarınsa haber aracı olarak istisnasız her evde mekanda bulunduğu zamanlar. Gençlik belki de çocukluk yıllarımızdı; “Kadayıfın altı kızardı” mizahi çıkışıyla tanıdık Erbakan hocamızı.
İnsanların mizansen bir kavram olarak anladığı, gerçekte ise yüce bir hareketin mimarının yüreğindeki yangının; diğer yüreği acımış acıtılmış insanların hem dertlerine çare hem de kimler tarafından acıtılmış nedenleri, niçinlerini mizansen de olsa üzerlerinde farkındalık oluşturma çabasına girişmiş başarılı olmuştu.
O günler dün gibi hatırlanıyor. Hocamızın feryadı kulağımızda çınlıyor. İşte o sesin figanın sahibi Prof. Dr. Necmeddin Erbakan; kibar, zarif, erdemli bi o kadarda omurgalı. Teşbihte hata olmaz elbette (Namazın ifade ettiği mana omurga). Hem namazda istikrar ‘devamlılık’ hem de tadili erkan kararlı, şuurlu, duyarlılığın yanısıra her şey yerli yerinde ve zamanında, namazını eda edebiliyorsan, namaz kalkanın olur ve namazın dışındada korur o yana bu yana savrulmazsın.
Ömrümüz nisbetince Rabbimizin lutfettiği sürece her alanda her fırsatta, birebir eğitimlerinde, mitinglerde, salon programlarında, televizyon açık oturumlarında Hocamızı yakınen tanımak ve çizgisinde olmak kısmet oldu. O zamanlar açık oturumlar olur oluşturulurdu. Bu günlere nazaran herkesin kendisini ifade edebileceği savunabileceği platformlar vardı ve programlar sık sık yapılırdı. Ekranlara siyasiler çıkar, tartışırlardı. Halkta ona göre değerlendirir kararını verirdi. Günümüzdeki gibi iktidar rakipsizmiş gibi değildi. Muhalefet ve diğer partiler yok sayılıp, muhalefet hainlik, şuculuk, buculukla yaftalanmazdı. Şimdilere nazaran daha kaliteli oturumlar olurdu. Abartmış olduğumu düşünmeyiniz, söyleyebilirim ki; Erbakan Hocamızın düzeyinde ‘maddi ve manevi’ siyasetçi yoktu.
Nazile ŞANAL
Devamı Maaile Dergi Mart Sayısında…