Genel bir kanaate göre Ankara soğuk ve ruhsuz bir şehirdir. Memur kentidir ne de olsa… Ne gezilecek yeri vardır ne de İstanbul gibi bir boğazı… Haliyle işiniz yoksa kolay kolay gezme niyetiyle gitmezsiniz Ankara’ya… Benim içinse öyle değildir. Ankara’ya her gidişimde büyük bir heyecan kaplar içimi. Şu an İstanbul’da misafir etsek de Erbakan Hocamı, bir zamanlar onun ve arkadaşlarının ümmet için çalışmalarını yürüttükleri şehre Ankara’ya gitmek, Hocamızın yol arkadaşları ile görüşüp o günlere gitmek heyecanlandırır.
Bu Ankara yolculuğu ise diğer Ankara yolculuklarına kıyasla buruk geçti. Kısa bir süre önce hakka kavuşan Saadet Parti’mizin YİK Başkanı, Erbakan Hocamızın yol arkadaşı Oğuzhan Asiltürk Beyefendi’nin hayat hikayesini dinlemek üzere çıktık yola.
Ankara’nın dokusunun da hızla İstanbul gibi değiştiğine şahit olurken kendimizi 70’lerin ruhunu yaşatan bir apartmanın önünde bulduk. Oğuzhan Asiltürk Bey’in mühendisliğini yaptığı ve Ankara’ya taşındığından beri oturduğu apartmanın önündeydik.
Oğuzhan Beyin kıymetli eşi Sevinç Hanımefendi ve kızları Ayşe Neslihan Kutluca, Şeyma Karamollaoğlu ve Hatice Esra İriş karşıladılar bizi. Asiltürk hanesinde hüzünle karışık bir huzur vardı. Birlikte geçirilen zamanların, ömrünü Allah rızası için feda eden bir eş ve babaya sahip olmanın huzuru ve böyle bir babayı hakka uğurlamanın hüznü.
İLK SÖZ 56 YILLIK HAYAT ARKADAŞININ…
Çocuk ihtisası yapmak için Ankara’ya geldiğinde ortak bir arkadaşları vasıtasıyla tanışarak çıktıkları hayat yolculuğunu anlatmaya başlıyor, Sevinç Hanım. İTÜ inşaat mühendisliğinden mezun olan Oğuzhan Bey çalışmak için Ankara’ya gelmiş. Ve yolları böylelikle kesişerek 56 yıllık bir hayatı beraber yaşamışlar. “Çok mukaddes bir dava adamı, davanın önde gelen insanlarından biriydi.” diyor Sevinç Hanım ve devam ediyor;
“İnancımız Elhamdülillah bu davaya uygundu ama belki tam şuurlu değildik. Allah razı
olsun, o bana da çocuklarına da bu şuuru yerleştirdi. Hayatımız bundan ibaret oldu. Allah’a şükür çok iyi bir beraberlik, evlilik yaşadık. Kendisi son derece hakşinas, çoluk çocuğuyla çok ilgilenen biriydi. Zor görevlerde bulunmasına rağmen evde bana da çocuklarına da çok vakit arıyordu. Çocukların eğitimi ve terbiyesiyle çok fazla ilgileniyordu. Çoğunlukla evde olmuyordu ama Allah razı olsun, çocukların terbiyesiyle ilgilenmekten hiçbir zaman geri durmadı. Çocuklarımız da babaları gibi bu dava şuuruyla yetişmiş oldular. Aile hayatında bana da yardımcı olurdu. Yoğun bir mesaisi ve yoğun bir hayatı vardı.
Çalıştığım için yemek yapamadığım olduğunda bir kere bile niye yemek yok, niye yetişmedi gibi şeyler bir kere bile duymamışımdır. Ne bulursa onu yerdi. Peynir ekmek çıkartırdık “Elhamdülillah” derdi. Elhamdülillah, kendisinden hep yakınlık, iyilik, güzellik gördük. Hem davamızda hem inancımızda bir öğretici gibi bizim önümüzde olmuştur, bizi de bu davaya katmıştır.”
İLGİLİ BİR BABA
Kızları Şeyma Hanım “Evdeki her şeyle ilgilenirdi babam.” diyor. Yurtdışı seyahatlerinden evin ihtiyacı olduğunu düşündüğü şeyleri alıp getiren, evden kopuk olmayan bir baba olduğunu anlatıyor ve ekliyor; “Babamızın varlığını her zaman yanımızda hissettik. Bizimle bire bir ilgilenirdi.”
Birçok aileden babaya hasret büyüdüklerine dair şeyler duyduğunu ifade eden Esra Hanım ise “Babam davasından sonra bizi öyle bir yere koymuş ki, ben hiç babama hasret büyüdüğümü hatırlamıyorum. Evet, belki de çok kısıtlı bir zamanda evde oluyordu ama o zamanı başka şeylerle ilgilenmek yerine sürekli bizimle ailesi ile ilgilenerek geçiriyordu. Hiçbir zaman böyle bir eksiklik hissetmedim. Evde bulunduğu sürece bizimle öyle bir ilgileniyordu ki, o açık kapanıyordu.” diyor.
Babalarının eksikliğini hissetmemelerinde annelerinin de çok büyük payı olduğunu belirtiyor Şeyma Hanım; “Annem o şekilde hissettirmiyordu bize. Annem de çok memnundu babamın millet için çalışıyor olmasından. Bize hiçbir zaman ‘ay babanız yok’ gibi bir şey hissettirmedi. Biz o şekilde büyümediğimiz için, tabi babamın da üzerimizde emeği çok olduğu için biz hiç böyle düşünmedik.”
Esra Hanım ablasını tasdik ederek “Annem babamın yükünün ağırlığını, görevinin kutsallığını peygamber davasını hep hissettirdi. Ablamın dediği gibi belki o şikâyetlense biz de onunla birlikte şikâyet edecektik.” diyor ve ekliyor “Bazen ben anneme ‘anne ya sen de ne kadar babamın üzerine düşüyorsun?’ tabiri caizse onu şımartıyorsun!” gibi şeyler diyordum. Annem de ‘tabi ki öyle yapacağım. Onun omuzlarında öyle bir dava yükü var ki tabi ki, öncelik babanızın!’ derdi. Tabi bunları daha küçükken, yaşım bunları anlamaya müsait değilken diyordum. Sonra sonra anladık.”
SELİME SÜMEYYE ABATAY
Devamı Maaile Dergi Kasım Sayısında…