

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) kabul yolculuğu, 31 Temmuz 1959 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’na ortaklık için resmi başvuru yapması ile başladı. 1987 yılına gelindiğinde ise tam üyelik için başvuruda bulunuldu. Kabul görmek amacıyla ileri sürülen şartları ve verilen ödevleri yerine getirmek için başlayan hummalı çalışma o gün bugündür devam ediyor.
1999 yılında Helsinki’de Avrupa Birliği Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde Türkiye ile müzakerelere başlamak için bir takım şartlar öne sürüldü; dikkat buyurunuz AB’ye üye olarak alınması için değil, görüşmelere başlanılması için.
AB üyeliğini temel stratejik hedef olarak belirleyen Türkiye’de, bu ümitle bir reform sürecine girildi. 2002-2004 yılları bu reformların en fazla yapıldığı dönem oldu. Söz konusu zaman diliminde tam sekiz tane “Uyum Yasası” çıkarıldı. Çıkarılan uyum yasaları ile 53 kanunun 218 maddesinde değişiklik yapıldı. Aynı anda birçok kanun ve yasada yapılan bu değişiklikler tabi ki AB’nin istediği doğrultuda gerçekleştirildi.
►26.09.2004 – Zinanın yasalarda suç olmaktan tamamen çıkarılması;
Bu düzenleme ile aile birliğinin korunması ilkesinin büyük yara aldığını söyleyebiliriz.
►9 Aralık 2002- 4778 sayılı kanunla Dernekler Kanunu’nda değişiklikler yapılması ve kurulması yasak derneklerin kapsamının daraltılması;
Yapılan bu değişiklikler vesilesiyle yurt dışında kurulan derneklerin ülke içerisinde faaliyet göstermesinin önü açıldı. Aynı zamanda genel ahlak normlarını reddeden LGBT örgütleri yasal zemin bulmuş oldu.
►Türk Ceza Kanunu’nun 426. ve 427. maddelerinde gerçekleştirilen değişikliklerle, “halkın ar ve hayâ duygularını inciten veya cinsi arzuları ttahrik ve istismar eder nitelikte, genel ahlaka aykırı” nitelikteki “basılı veya basılı olmayan eserlerle ilgili suçların oluşumunda bilim ve sanat eserleri ile edebi değere sahip olan eserlerin kapsam dışına alınması (Avrupa Birliği Uyum Yasaları 2004:85) gibi düzenlemeler toplumsal ve kültürel hayatımızı çok yakından ilgilendiriyor.
Bugün ne yazık ki medyada yayınlanan filmler ve programlar aracılığıyla her türlü ahlaki dejenerasyon bombardımanına maruz kalıyoruz.
Hatice Kirkin KAYA
Devamı Maaile Dergi Mayıs Sayısında…