Bağbozumu günlerindeyiz. Cennetin bir numunesi olan üzüm bağlarının arasında gezinirken tefekkür ediyor; aynı zamanda sonbahar mevsimi gibi ömrümüzün ahirine yaklaştığımızın farkına varıp hüzünleniyoruz. Hüznümüz elbette ki ölüme yani vuslata yaklaşmaktan ziyade, dünyada en büyük nimetlerden olan gençlik nimetinin elden gitmesi ve heybemizde acaba Rabbimize yüz akıyla salih amel meyvelerimizi sunabilecek miyiz endişesi ve mahcubiyetidir.
O altın sarısı üzümleri dalından taptaze toplarken bağcının bu zamana kadar verdiği emekleri göz ardı edemeyiz elbette. İlk aşamasından itibaren bağın toprağını işleyip, bakımını, budamasını yapmasaydı, zararlılardan korumak için mücadele vermeseydi semeresini alabilir miydi? Toprak, hava, su, güneş ve bir ürünün yetişmesi için gerekli olan her şey Allah’a (cc) aittir. Kula düşen; besmele ile yola çıkıp emek vermek, her şeyin O’ndan olduğunu bilerek, tevekkül etmek ve teslimiyet içerisinde vazifesini yapmaktır.
İSLAMIN NİŞANESİ; BESMELE-İ ŞERİF
Bu ay dergimizde Müslümanlar için besmelenin önemini ele alacağız. Bu bağbozumu günlerinde Sevgili Peygamberimizin (sav) Taif yolculuğunda kendisine ikram edilen üzümü yerken çektiği besmeleyi anımsayarak konuyu bu çerçevede ele almaya çalıştık. Müslüman olmanın nişaneleri vardır. Bunlardan biri de Besmele-i şeriftir ve bunun en güzel örneklerini Peygamber Efendimizin (sav) hayatında görürüz. Taif yolculuğunda kendisine ikram edilen üzümü ‘Bismillah’ diyerek yemeye başlaması Addas adında Ninovalı Hristiyan bir kölenin dikkatini çekmiş ve hidayetine vesile olmuştu. Çünkü besmele bir kimlikti ve esenlik bildiriyor; okuyan kimsenin yaptığı işi Allah için yaptığını gösteriyordu.
Mekke’de bunalan ve amcası Ebu Talip ve sevgili eşi Hatice validemizi kaybetmenin hüznünü yaşayan Allah Resulü (sav), yanına çok sevdiği ve güvendiği evlatlığı Zeyd bin Harise’yi de alarak Taif’e gitmişti. Amacı, Mekke’de yaşadığı sıkıntılardan dolayı biraz olsun nefes almak ve tebliğ görevini yapmaktı. Taif’e gitmeyi tercih etmesinin sebebi hem Mekke’ye yakın olması hem de akrabalarının bulunmasıydı. Fakat Allah Resulü (sav), orada umduğunu bulamamış, Sakif Kabilesi’nin reisleri tarafından alaya alınarak hakarete uğramıştı. Halk tarafından saldırıya uğrayan ve her yanı kanlar içerisinde kalan Allah Resulü (sav), Zeyd Bin Haris’e ile Taif’in dışında bulunan bir bağa sığınmışlardı. Bu üzüm bağının sahipleri Utbe ve Şeybe İbni Rebia, Rasululah’ın (sav) halini görmüş ve hiç oralı olmamışlardı.
Şenay ŞEKER
Devamı Maaile Dergi Ekim Sayısında…