

“Belki farkında olmadığımız, belki de çaresizlik içinde alışmaya veya alıştırılmaya çalıştığımız gerçek şu ki; yeni, modern şehirler, marka yaşam alanları bize hiç de ait olmayan bir dünya sunuyor. İnsanların mutluluğundan ziyade tamamen gösteriş ve tüketimi yansıtan bu çok katlı mimari, kültürümüzden ve değerlerimizden tamamen uzak bir ideolojiyi içinde barındırmaktadır.”
Mahremiyeti ortadan kaldıran, tamamen kazanç kaynağı olarak düşünülmüş, insanlığımızı öldüren bu dikey yapılaşma giderek her yere yayılıyor. Mahalle kültürümüz elimizden alınıyor. Çat kapı deyiminin anlamını unutmaya başladık bile.
Adil paylaşımın, üretimin ve hizmetin esas alındığı bir sistemde insanlar kendilerine ait toprakları bırakıp kendilerine ait olmayan bir yaşamın parçası olmak için omuzlarına kaldıramayacakları yükler almak zorunda kalmayacaklardır.
Günümüzün şehirlerinde, hayatımız belirli alanlara sıkışmış, hareket etme kabiliyetimiz kısıtlanmıştır. Metrekaresi belirli alanlarda kurduğumuz yalnız ve sessiz hayatlar bizi daha çok içimize döndürmekte ve toplumsal ilişkilerimizi zedelemektedir. Bu yalnız yaşamların metrekaresine binlerce liralar ödeyerek, neredeyse ömür boyu sürecek borçların altına giriyoruz. Bu sırtımıza yüklenen borçların altında ruhlarımız ve bedenlerimiz eziliyor. Tek gayemiz şu koca şehirde başımızı sokacak bir çatı sahibi olmak.
“Belki farkında olmadığımız, belki de çaresizlik içinde alışmaya veya alıştırılmaya çalıştığımız gerçek şu ki; yeni, modern şehirler, marka yaşam alanları bize hiç de ait olmayan bir dünya sunuyor. İnsanların mutluluğundan ziyade tamamen gösteriş ve tüketimi yansıtan bu çok katlı mimari, kültürümüzden ve değerlerimizden tamamen uzak bir ideolojiyi içinde barındırmaktadır.” Bizler bilinçli ya da bilinçsiz olarak bu yeni yaşam tarzının bir parçası haline geliyoruz.
FATMANUR TEKE