DÜŞÜNCELERİ YAŞAYAN İNSANLAR ÖLMEZ
Erbakan Hoca’yı seven kime sorsam 27 Şubat sabahına dair ağlayarak anlatacağı bir hikayesi vardır. Erbakan Hoca’nın hicret haberini aldığımızda hepimiz yalan haberdir dedik ilk önce. Işıl Hanım’ın hikayesi ise bizden biraz daha farklı, o hala inanmıyor. Açıkçası ben de onun anlattıklarına tutundum. Bakarsınız bir 28 Şubat sabahı çıkar gelir yanımıza?
Çalışma ortamında da arkadaşlarım tarafından da çok sık yapılan bir espiri vardı. Canı sıkılan bana gelir “Erbakan ölmüş.” derdi. O kadar alışkınım ki ben bu espiriye. İnsanlar eğlenirdiler neden eğlenirlerdi bilmiyorum ben üzülüyorum diye herhâlde. Cumartesi gecesi saat 9-10 gibi Erbakan Hoca’nın iyi olduğu haberini aldım. Bilgisayarın başına geçtim, sabah ezanıydı yattığımda, tezi bitirmeye çalışıyorum. Çünkü Erbakan Hoca tezi göreyim, okuyayım demişti, yetiştirmeye çalışıyorum. Bir de biriktirdiğim sorular var bir defterde, onları biriktirip Erbakan Hoca’ya soruyorum. İşte uyandığımda 11.00 falandı herhalde. Biz de annemle beraber kahvaltı yapıyoruz telefonum çaldı arkadaşım “Işıl Erbakan ölmüş.” dedi. “Hee tabi kesin ölmüştür.” dedim. O kadar alışmışım ki, yaptıkları espiriye, konuşmadım kapattım telefonu. Telefon bir daha çaldı “Işıl Erbakan ölmüş.” dedi. “Hee tabi kesin ölmüştür.” dedim yine kapattım. Telefon üçüncü defa çaldı ve aynı şeyi söyledi :“Ya bırak Allah aşkına!” dedim. “Git televizyonu aç.” dedi. Hiç unutmuyorum CNN Türk açık kalmış en son, alt yazı geçiyor “54. Hükümet Başbakanı Necmettin Erbakan vefat etti” yazıyor. Benim verdiğim ilk
tepki şu “CNN Türk’ten kimi buldurdun da bunu yazdırdın.” O kadar inanmıyorum. Başka kanala geç dedi. Kanalı değiştiriyorum aynı haber, başka kanala geçiyorum yine aynı haber. Biri bana şaka yapıyor ama Allah’ım bu nasıl şaka. Bu rüya mı falan derken apar topar üstümü giyindim Saadet Partisi Malatya İl Başkanlığı’na gittim. Herkes ağlıyor tıklım tıklım ama herkes ağlıyor. “Ben ölmemiştir ya nereye öldü?” diyorum. Hatim dağıtıyorlar, “Işıl Hanım cenazeye gelir misiniz?” diyorlar, “Ya nasıl kabul ediyorsunuz ölmemiştir.” diyorum. Mustafa Kurdaş’ı aradım, “Hocayı kaybettik!” diyor. Ya sen de mi ya sen de mi? Ben inanmadım öldüğüne. Kesin bir şey var bu işte diyorum. Cenaze iki gün sonraydı biliyorsun, ben okuldan izin aldım cenaze törenini seyretmek için. Tören başladı ben boş boş gözlerle bakıyorum. Törenin sonunda Erbakan Hoca’yı toprağa koydukları anı gösterdiler Mustafa Kurdaş toprak attı, ben başladım ağlamaya. “Ölmüş mü acaba? Ölmemiştir yaa.”
Bir yıl geçti Erbakan Hoca’yı anma töreni var. Ben hala şey diyorum “Erbakan Hoca ölmedi, görürsünüz seneye 28 Şubat’ta çıkacak, ben yokken siz ne yaptınız diye bakmak için saklandım diyecek.” Aradan on yıl geçti ben hala inanmıyorum, inanmak istemiyorum. Tabii böyle sorular var onu bekleyen ona soracağım sorular var nasıl olacak bilmiyorum ama. Defalarca Erbakan Hoca’ya yakın isimler “Tezi Erbakan Hoca’nın mezarına götürelim.” dedi. Çünkü Erbakan Hoca çok istiyordu tezi okumayı. Gitmiyorum tezi de götürmüyorum. Daha sorulacak sorular var çünkü. Kendimi şöyle teselli ediyorum fiziksel olarak aramızdan ayrıldı ama düşünceleri yaşayan insanlar ölmez. O sadece fiziksel olarak aramızda yok. Ama artık onuncu yılın sonunda o mezarın Erbakan Hoca’ya ait olduğuna inanmaya başladım. Eğer seneye de çıkmazsa tezi alıp gideceğim. Bu gidiş buruk bir gidişti.
Selime Sümeyye ABATAY