Sevgili Hayat;
Sana üç beş kelamlık bir mektup yazacak olsak, bilmem kendi hayatımıza mı yoksa başka hayatlara mı yazarız o satırları? Şükreder miyiz bizimle olduğun her âna; yaşattıklarına, yaşatma ihtimalin olanlara? Peki, ya sen bize bir şeyler demek istesen ne dersin? Belki yüzümüze söyleyecek cesaretin olmaz da arkamızdan konuşursun ha? Ziyan ettiklerimize, müsrifliklerimize, seni tesbih yapıp sallaya sallaya mundar etmelerimize söylenirsin de söylenirsin. Pişman olacağız biliyoruz, olduk da zaten hem de dibine kadar! Yüz kez “keşke” dedik, iki yüz kez “tüh tüh” özürlerimiz buradan köye yol oldu. Tevekkülü tedbirin önüne alıp “Ne yapalım her şey Allah’tan” diyerek vicdanımızın sesini bastırmaya gayret ettik. Neydi o meşhur replik; “kış geliyor ört yorgan yorgan üstüne, oysa hoca inliyor; Müjgan Müjgan diye diye!” Ya anlamıyoruz ya da yanlış anlıyoruz. Ah Hayat’ım! Seni bir kez doğru anlayacağız o da musalla taşında dank edecek galiba. Bor’un pazarı geçmiş olacak, eşeği Niğde’ye de süremeyeceğiz üstelik.
İç karışıklık, darbe, ekonomik kriz, salgınlar, afetler, neler neler…
Hiç biri ibret olmayacaksa bu ikazlar nedendir? Hala tevekkülü tedbirsiz bırakmak nedendir? Oysa herkesin kadısı kendi vicdanı idi. Vicdan denen hüküm verenin hükmünü geçersiz kılmak, onu susturmak nedendir? Çünkü bir musibet bin nasihatten evlâdır insanoğluna! Akıl başa ancak bela onu bulunca gelmekte. Aslında tarih de sürekli tekerrür etmekte. Fakat niyette ders çıkarmak olmayınca bir fayda vermemektedir. Bakmak değil mesele. Mesele bakıp ibret almak. Yoksa bunca nigâh (Bakmak, nazar etmek. Bakış.) boşa olur muydu hiç? ‘Leb’ demeden leblebiyi, şıp diye anlayanlardan olabilseydik ya! Keşke görünenin ardındaki görünmeyeni, gizlinin ardındaki aleniyi görebilseydik. Bak yine “keşke” dedik işte. Dumansız hava sahası gibi ‘keşke’siz hayat istiyoruz. ‘İyi ki’lerle dolu olan bir hayat. “İyi ki gitmişim, iyi ki tanışmışım, sevmişim, söylemişim, okumuş ve yazmışım, aramış ve bulmuşum.”
Derler ki; insan yaptıklarındansa yapamadıkları için daha çok pişmanlık duyar. ‘Keşke’leri çoğalır, büyür de büyür. Oysa yapmadığımız, sakındığımız, ağır gelse de terk ettiğimiz şeyler için pişman olmamalıyız. Allah rızasına niyet edip bir şekilde nefsimizin araya girdiği şeyleri yapmaktan vazgeçtiğimizde bile pişmanlık yaşamamalıyız. Niyetimiz bozuldu çünkü sonu hayır gözükse bile bize hayrı olmayacak şeyin elle tutulur bir yanı kalmamış oldu artık.
HALİME AYŞE ASTÜRK