

Havan Ailesi, Kahramanmaraş Elbistanlı. Sevim Hanım, deprem gecesi anne ve babası ile sahur yapmak üzere kalktıklarında yakalanıyorlar depreme. 1998 yılında gerçekleşen Adana depremine yakalanan aile “Biz daha önce Adana depremini de gördük. Gölcük ve diğer depremleri de ekranlardan izledik. Fakat böylesine on bir ili kapsayacak bir deprem görmedik.” diyor.
Evin babası Cebrail Amca, “Ben ufak tefek depremlerde hiç yerimden kalkmam. Ama bu öyle sallıyordu ki gözümün önünde duvar çatlıyordu. Dışarı kaçsam ölürüm dışarısı buz gibi. Üzerimize bir mont alıp indik aşağıya. İki gün geçirdik öyle. Sonra Adana’ya gittik.” diye özetliyor bir çırpıda yaşadıklarını. Adana’ya bir tanıdıklarının yanına gidiyorlar orada bir müddet kaldıktan sonra İstanbul’da ikamet eden oğulları gelip onları alıyor. Böylece İstanbul’a geliyorlar.
Cebrail Amca, sakin tevekkül sahibi bir amcamız. Teslimiyeti ve tevekkülü bizi hayran bırakıyor kendine. Deprem gecesini anlatan kızı ve eşi Ferdane Teyzemiz ise Cebrail Amca’nın bu sakinliğinden tatlı bir sitemle bahsediyorlar. Sevim Hanım, “Babam Adana depreminde de yerinden kalkmamıştı” diyor. İlk deprem Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde olunca Elbistan’ın yeni yerleşim yerindeki evleri çok hasar almıyor. Sallantı bittikten sonra yaşadıklarını şöyle anlatıyor Sevim Hanım, “Bütün herkes dışarıdaydı. Çorapsız inenler, çocuğunu almış öylece inenler, gece olduğu için pijamalarla inenler. Herkes arabalarına binme telaşında. İnsanlar çok büyük bir korku içerisindeydiler. Bir süre sonra kardeşimle iletişim kurduk ve bizi almaya geldi. Herkes arabasına binmişti. Ben o zaman “Acaba arabası olmayan ne yapıyor?” dedim. Çünkü hava soğuk, kar yağıyor. Arabası olan arabaya biniyor ve tur ediyor. Orada beklerken şöyle bir baktım arabalar bir o tarafa gidiyor bir bu tarafa gidiyorlardı. Hiç durmadan. Bunlar nereye gidiyor acaba diye düşündüm. Herhalde bizim gibi yakınlarına bakmaya gidiyorlardı.”
Sabaha kadar kardeşinin evinin önündeki meydanlıkta beklediklerini, sabaha karşı babası rahatsızlanınca kardeşinin evi ikinci kat olduğu için kahvaltı yapmak amacıyla eve çıktıklarını anlatıyor Sevim Hanım. İlk yaşadıkları sallantının korkusu geçince kendi evlerine geçiyorlar ve o esnada ikinci depreme yakalanıyorlar. “Büyük bir ses koptu. Annemin yanına koştum, komidinin yanına eğildik ve gözlerimizi kapattık. O an bina yıkıldı sandım.” diye yaşadıklarını anlatmaya devam ediyor. Gözlerini açtıklarında dolaplar düşmüş, banyo ve mutfağın duvarları yıkılmış bir halde buluyorlar.
Cebrail Amca “Evi yeni almıştık. Sevim özene bezene dizdi o mutfağı. Çok titizdir, iğne ucu kadar bir şey bırakmamaya çalışır. Depremde aldığı tabaklarla her şey birbirine karıştı.” diyor.
Sevim Hanım anlatmaya devam ediyor, “Temizlik yapmıştık. Halıları yeni sermiştik. Her şey tertemiz yeniydi. Her şeyi arkanda bırakıyorsun. Şimdi giren çıkan da oluyor ama o halılar hala serili. Ne kadar önemsiz ne kadar anlamsız ne kadar değersizmişler! Ama bir müddet sonra zaman geçiyor diyorsun ki ev sağlammış. Mecbur gideceksin oturacaksın o evde. O kadar sıkıntılardan sonra ister istemez maddi bir sıkıntının içerisine giriyorsun yapacak bir şeyin yok. Binanın tamirat görüp içine girmemiz gerekiyor. Bunun için binadaki komşularla anlaşılması lazım. Meğer mirasçı olan varmış hacizli olan varmış onun kavgalarına tartışmalarına girdik şimdi. Aradan belirli bir süre geçtikten sonra ister istemez bir barınma telaşına giriyorsun. Rabbimiz insanı halden hale sokuyor. O ilk etapta senin için önemli olan her şeyi siliyor senin için hiçbir önemi kalmıyor. Ondan sonra tekrardan bir şeyleri önemsemek zorunda kalıyorsun. Bu dünyada yaşıyorsun çünkü. Bir ağacın altında yaşayan bir insan gibi olman lazım ama öyle yapamıyorsun. Mecburen senin bir evinin olması gerekiyor. Onun için bir çabaya girmen gerekiyor. Çok boş geliyor ama yapacak bir şeyin yok. Allah razı olsun abim de yengem de evlerine kapılarını açtılar bizlere.”