

Mahşer günü, hak ile batılın, iyi ile kötünün, iman ile küfrün birbirinden ayrılacağı büyük bir gün olacaktır. İşte tarihimizde önemli bir dönüm noktası olan Çanakkale, yeryüzünü ıslah edenlerle, ifsat edenlerin karşı karşıya geldiği bir mahşer meydanı olmuştur. Bir tarafta tüm insanlığı kendisine köle yapmak isteyen batıl güçler, diğer yanda insanlığın saadeti için, dinini, vatanını, devletini savunmak adına şehadete koşan İslam mücahitleri. Çanakkale’de verilen bu mücadele sadece İslam Alemi için değil tüm sömürülen insanlık adına da verilmiştir.
İki tarafın da tüm gücünü ortaya koyduğu ve tüm imkanlarını seferber ettiği bir muharebeydi Çanakkale. Çünkü stratejik bir bölge olan Çanakkale geçilirse ümmetin kalbi, hilafetin merkezi payitaht İstanbul ele geçirilecek ve böylelikle Osmanlı tamamen ortadan kaldırılacaktı. Bundan dolayı İngiltere ve müttefikleri en büyük donanmalarını Çanakkale boğazına çıkarmış ve tüm imkanlarını bu altın vuruş için hazırlamıştı.
Sunday Times gazetesi Çanakkale önlerine gelen donanma için “Son ve en büyük Haçlı Ordusu” ifadesini kullanıyordu. İngilizler bir yandan hilafetin Türkler’e değil, Kureyş’e ait olduğu söylentilerini yayarak Arapları Osmanlı’ya karşı kışkırtırken bir yandan gerek Hintli gerekse Afrikalı yüzbinlerce Müslümanı çeşitli hile ve insanlık dışı baskılarla savaşa zorluyordu.
“Biliriz ki; İngilizlerin hiçbir zaman dostu yoktur, menfaatleri vardır.” Türklere karşı sempatizan davranmalarının altında yatan sebep de İngiltere Başbakanı Disraeli’nin: “Türklere düşman olmak demek onları başkalarının kollarına bırakmak ve sahip oldukları tüm zenginlikleri bizden olmayanlara teslim etmek demektir.” açıklamasında aşikar görülmektedir. Zihniyet hep aynı değil mi?
ŞENAY ŞEKER