

YARIM ASIRLIK GAZETENİN YARIM ASIRLIK ŞAHİDİ
24 Ağustos 1974 tarihinde başlıyor Abdülkadir Ağabeyin Milli Gazete serüveni. Meslekte 5. Yılında o zamanlar… Ve yarım asır geride bırakıyor meslekte… Kolay değil yarım asırlık bir serüveni anlatmak. Sayfalar, hatta kitaplar sığacak bir mazi. “Serüvenimi tam olarak anlatmam çok uzun sürer ama ana hatları ile paylaşmak isterim.” diyerek başlıyor Milli Gazete ile serüveninin nasıl başladığını;
Gazeteciliğe 1 Haziran 1970 tarihinde Ankara’da Rüzgarlı Sokak’ta Memleket Gazetesi’nde başladım. Milli Gazete’nin kuruluş yıllarında Ankara Bürosu Rüzgarlı Sokak’taydı. O bakımdan Gazete’nin temsilcisi Abdullah Lelik ile meslektaş olarak tanışıyorduk. Daha sonraları bu tanışıklık bir dostluğa dönüştü. Bu bakımdan Rüzgarlı Sokak da çalışıyor olsam da yolum Kızılay’a düştüğünde Milli Gazete Bürosunu da ziyaret ederdim. Yine benzer bir durum yaşandı Kızılay’a geldiğim bir gün Milli Gazete Bürosuna uğradım. Her seferinde olduğu gibi sohbet koyulaştı. Elbette bunda fikirlerimiz özellikle siyasi anlayışımızda farklılık olsa da inanç beraberliğinin yaklaştırması etkiliydi. Gerçi ben o zamanlar siyasi olarak Milli Görüşçü değildim ama, karşı da değildim. Sohbetimiz sürerken Hasan Aksay Ağabey geldi. İkili sohbetimiz üçlü oldu. Sanıyorum bir saati aşkın sohbetin sonunda Hasan Ağabey, Erbakan Hocamın bir haftalık Doğu gezisine çıkacağını, Milli Gazete adına takip edip edemeyeceği mi sordu. CHP-MSP koalisyonu devam ediyordu. Hocam da Başbakan Yardımcısı idi. Böyle bir konu gündemimde yokken gelen teklif beni biraz şaşırttı. Çünkü, Abdullah Lelik’i önceden tanıyordum ama, Hasan Ağabeyi gıyaben tanıyordum ilk defa karşı karşıya gelmiş, sohbet etmiştik.
Hep gazetecilik deyince aklıma muhabirlik gelirdi. Meslekte 4 yılı geride bırakmış olmama rağmen, bir liderin peşinde yollara düşmemiştim. Daha önce çalıştığım gazetelerde böylesine bir muhabirlik yapmamıştım. Teknik sekreter (şimdilerde editör diyorlar), yazı işleri müdürlüğü gibi görevler yapmıştım. Bu bakımdan benim için bu muhabirlik bir ilk olmuştu ve gazeteciliğin muhabirlik olduğu düşüncemi pekiştirmişti. Çünkü, gezimiz bir hafta devam etmiş; Bitlis, Van, Hakkari ve ilçelerini içine alan bir geziydi. Bir hafta boyunca her gün haberim manşette idi. Bunun yanında gezi izlenimlerimi de notlar halinde İstanbul’a iletiyordum. Bu notlarımda aynen çıkıyordu. Halbuki İstanbul’daki arkadaşların bazılarını gıyaben tanıyordum ama karşılıklı tanışıklığımız yoktu. Buna rağmen bilinmeyen bir kişiye gösterilen bu yakınlık beni çok etkiledi. Bu arada Erbakan Hocam ile de ilk defa bu gezi vesilesiyle yakın olmuş, tanıma imkânı bulmuştum. O güne kadar hakkında söylenenlerin yanlış ve yalan olduğunu da bu gezi vesilesiyle öğrendim. O günlerde Adalet Partisi yanlısı gazetelerde her gün bir takım yalan yanlış haberler veriliyordu. Toplumun çoğu da Erbakan Hocamı bu haberlere göre değerlendiriyordu.
Gezi bitti Ankara’ya döndük. Döner dönmez Hasan Aksay Ağabey, ”Bizimle çalışır mısın?” deyince zaten çalışmaya başlamıştım bile “Evet’ dedikten sonra siyasi olarak farklı düşündüğümüzü, bu bakımdan ileride bir yanlış anlama olabilir endişemi dile getirdim. Bu endişem karşısında Hasan Aksay Ağabey’in fikriniz size ait, bize yaptığınız iş önemli deyince o anda gönülden gönüle bir etkilenme olduğunu hissettim. İşte o günden bu yana 48 yıl geçti birlikteliğimiz devam ediyor. Hemen belirteyim ki bu 48 yıl içinde yaşadıklarımı kitap haline getirmem konusunda çevremden istekler geliyor ama doğrusu bunu hiç düşünmüyorum. Çünkü, yaşadığım güzellikler bana yetiyor. Bir de yazılan hatıralarda herkes kendini baş rol oyuncu yerine koyuyor, çevresindekilere de ikinci, üçüncü rollere, hatta figüranlığa layık görüyor. Bunu da doğru bulmadığım için hatıralarımı yanımda götürmek niyetindeyim. Ancak, bir hususu belirtmeden geçersem yanlış olur. O da Erbakan Hocamı tanımak benim için bu dünyada ki hiçbir makam ve maddi karışlığı ile ölçülemez. Çünkü, onu tanıyana kadar ebemden ve dedemden edindiğim dini bilgiler sebebiyle elbette Müslümandım. Zaten o yıllarda ülkede iki kesim vardı. Sağcılar ve solcular. Solcu olmamak sanki Müslüman olmak için yetiyormuş anlayışı hakimdi. Ama, Erbakan Hocayı tanıdıktan ve izlemeye başladıktan sonra kendimi sorgulama ihtiyacı duydum. Çünkü, O İslam’ı her bakımdan özümsemiş ve öyle yaşıyordu, taklitçi değildi. Bunun yanında ilk defa daha önce hiç görmediği birisi gezilerini izliyor, en yakınında bulunuyor buna rağmen ‘Sen kimsin? Nereden geldin?’ diye sorma ihtiyacı duymamıştı. Elbette bu konuda Hasan Aksay Ağabey gerekli bilgileri vermiştir. Erbakan Hocam onunla beraber olmak isteyen insanları sorgulamaz, bunu doğru bulmazdı. Çünkü, Milli Gazete Hak-Batıl mücadelesinde Hakk cephesinin iletişim vasıtasıydı.
MİLLİ GAZETE YENİ BİR AİLE KAZANDIM
Milli Gazete size bu yarım asırda ne kazandırdı diye sorduk Abdülkadir Ağabey’e. Cevabı o kadar değerliydi ki… “Ben burada bir aile edindim.” Öyle değil mi zaten? Dünyanın neresine gidersek gidelim birbirimizi buluyor ve yalnız hissetmiyoruz. Sadece gazete çalışanları ile değil okurlarıyla da kocaman bir aileyiz. Ama hemen belirtmeliyim ki Özkan ailesini ayrıcalıklı kılan başka bir husus var. Abdülkadir Ağabeyin de ifade ettiği gibi çocukları gazetede büyüyor ve daha o yaşlarda bende gazeteci olacağım diyen en küçük oğlu Mehmet Fahri şu an Ankara büromuzda görev yapmakta. Kısacası maaile Milli Gazete’de omuz omuza çalışmaktalar… Yarım asırda kazandıklarını gelin kendisinden dinleyelim:
Hemen belirteyim ki, çeşitli gazetelerde çalıştım. Hiçbirine girerken kaç para vereceksiniz gibi bir pazarlığa girmedim. Aynı durum Milli Gazete içinde geçerli oldu. Çünkü, gazetenin imkanlarının belirlediği bir ücret politikası vardı o politika dahilinde gerekli ücret verildi, veriliyor. Bunu az ya da çok bulan olabilir. Ancak, ben burada yeni bir aile edindim. Öyle bir aile ki, kendimi hiçbir zaman yalnız hissetmedim. Eksiklerimden kurtularak öğrendim. Hatta, benimle birlikte çocuklarımda bu cemaati benimsediler, onların içinde büyüdüler. Böyle olunca da çocuklarım için endişeler yaşamadım. Hatta, son iki çocuğum diyebilirim ki gazetede büyüdüler dört numara iletişim fakültesini bitirir bitirmez ağabeyleri ona sahip çıktılar. Bu kazançlar yeter sanıyorum.
MİLLİ GAZETE FİKRİN VE İNANCIN YAYIN ORGANIDIR
1970 yılında gazetecilik mesleğine başlamasıyla birçok gazetede görev yapıyor Abdülkadir Ağabey. Bunca yılın tecrübesiyle Milli Gazete ve diğer gazeteler arasında gördüğü farkı merak ediyoruz. Erbakan hocamızın “Sağ-sol yok Hakk-Batıl var” sözüyle Milli Gazete ve diğerleri arasındaki farkı ifade ediyor bize;
Yukarıda gazeteciliğe Memleket Gazetesi’nde başladığımı belirtmiştim. Orada 8 ay çalıştıktan sonra istifa ederek bir başka gazeteye geçtim. Onunla da fikri beraberliğim yoktu. Ankara’da başka gazetelerde de çalıştım. Onlarında hiçbirinin yayın politikası ile aynı çizgide değildim. Ancak, okulunu okumuş, gazetecilik yapacaksam o günün şartlarında çalışacağım bir gazete yoktu. Bunu bazıları yadırgayabilir. Söz gelimi memuriyete devam etmemi daha doğru bulanlar da olabilir. Hemen hemen her çizgideki gazetede çalıştım ama, çizgimde hiçbir sapma olmadı ve çalıştığım gazetelerin patronları da benim bu yönümü bilirlerdi. Buna rağmen hiçbirisi ile kötü olmadım. Onlar beni olduğum gibi kabul ettiler ve fikrime karışmadılar. Sonuç olarak da Milli Gazete’ye geldim. O da yukarıda da izah ettiğim gibi bir tesadüf sonucu oldu, iyi ki de oldu.
SELİME SÜMEYYE ABATAY
Devamı Maaile Dergi Ocak Sayısında…