

“İSTANBUL’UN FETHİ BİR RUHTUR, İNANÇTIR, AZİMDİR!”
Mayıs, heyecandır. Baharın heyecanı değildir bu. Türkiye’nin dört bir yanından toplanarak hasret gidereceğimiz günlerin heyecanıdır. Artık sayılı günler vardır 29 Mayıs’a… Sayılı günler vardır İstanbul’un fethine… Sayılı günler vardır baharın müjdecisi fetih neslinin buluşmasına…
Mayıs ayı fetih ayıdır zira İstanbul’un fethi bu ayda gerçekleşmiştir. Fakat mayıs ayına anlam yükleyen tarihi bir olay daha gerçekleşmiştir. Fetih nesillerinin yetişmesi için, surda bir gedik açabilmek için, baharı müjdelemek için kurulan Milli Gençlik Vakfının (MGV) kuruluş yıl dönümü de 29 Mayıs’tır.
Milli Gençlik Vakfı’nın kuruluş yıl dönümü münasebeti ile Milli Gençlik Vakfımızın kuruluş yıllarına şahitlik etmiş, ömrünün elli senesini gençliğin yetişmesine harcamış, bu elli senenin tam on yedi senesinde Milli Gençliğe başkanlık yapmış, Milli Gençliğin Şeref Başkanı Nevzat Laleli ile o yılları ve fedakârca yapılan o çalışmaları dinlemek için bir araya geldik.
Dile kolay tam elli senelik bir gençlik çalışmasından söz ediyoruz. Tahmin edersiniz ki konuşulacak çok şey vardı fakat biz sadece o yıllara küçük bir pencere aralayabileceğiz. O halde sözü çok uzatmadan buyurun efendim!
Nevzat Lale’nin hayat hikayesi ile başlıyoruz sohbetimize. 1946 Konya doğumlu kendisi. Mühendislik eğitimi almak için geldiği Ankara’da kesişiyor yolları Erbakan Hocamızla. “Nevzat seni yetiştireceğiz” diyor Erbakan hocamız. Ve ardından dava ile, gençliğin yetiştirilmesi ile geçen bir ömür… Nevzat Başkan en başından itibaren anlatıyor her şeyi:
“1968-69 eğitim yılında Mühendislik eğitimi için Ankara’ya geldim. O sırada Mühendislik öğrenimi yapan özel okullar vardı. Bu özel öğrenim veren okullardan birinde öğrenime başladım. Bizim derslerimize gelen hocalardan birisi Profesör Doktor Necmettin Erbakan’dı. Asistanı da Temel Karamollaoğlu idi.
Bir vesile Konya’daki bir olayı Hocamıza anlattım. Bu olaydan sonra hocamızın dikkatini üstüme çekmiş oldum. Bana dedi ki Nevzat ‘Seni yetiştireceğiz.” Ben ne yapacak da beni yetiştirecek merak ediyorum. İstanbul’da çıkan Bizim Anadolu Gazetesi’nin Ankara bürosunda bana görev verdirdi. Bu gazete şu an hala çıkıyor ve sadece İstanbul’da dağıtılıyor. Ben gece öğrenimi yapıyorum gündüz de gazetede çalışıyorum. O zaman anladım ki, bir insanın yetişmesi için gazeteci olması lazım, orada emek vermesi, mürekkep yalaması lazım. İşte o çalışmalarda biz hocamızla bir yakınlık kurmuş olduk.
Okulumuzun iki büyük mescidi vardı. 1968 yılında sadece kapıcıların falan namaz kıldığı bir mescitte bir profesör ve öğrencisi olarak aynı mescitte namaz kıldık kaç sefer. Dolayısıyla Hocamızın hem bizimle olan diyaloğu hem oradaki hareketleri bizi kendisine bağladı. Tabii bu arada Odalar Birliği olayı cereyan etti. Ben gazeteci olarak olayları aynen gazeteme aktardım ve fotoğraflayıp gönderdim. Ondan sonra da Hocamız Milli Nizam Partisi’ni kurdu.
1969’da milli Nizam Partisi kurulunca Milli Görüş diye bir fikir ilk defa ortaya çıkmış oldu. Türkiye’mizde o zamana kadar sadece sağcı görüş ve solcu görüş diye iki fikir vardı. Bizim görüşlerimize göre sağcılık defteri amelleri sağdan verilenler solculuk ise deftere amelleri soldan verilenler. Biz böyle inanıyorduk. Meğerse bu sağcılık ve solculuk tanımı bizim inancımıza göre değilmiş. Kapitalist ekonomik düzene gönül verenlere sağcı, sosyalist komünist düzene gönül verenlere de solcu diyorlarmış. Biz tabi Müslüman halk olarak bilmiyoruz. Müslümanlık olsun diye gidip kapitalist ekonomik düzene gönül verenlerin kucağına oturuyormuşuz. Bunu Milli Görüş çıkınca anladık.
Milli Görüş’ün gençlik hareketi çok yoğun bir harekettir. Hem fikrin kendisi sağlamdır hem de bu fikre gönül veren gençler fedakâr, gayretli insanlardır. Milli Nizam Partisi’nde gençlik hareketi önemli bir yer tuttu. ‘Ne sağcıyız ne solcuyuz hak yoldayız hak yolda’ o sırada söylediğimiz sloganlardır. ‘Hak yol İslam yazacağız’ Marşı 69’un marşlarındandır, ceddin deden makamında söylenir. Gençliğimizi böylece yoğurmaya başladık.
SELİME SÜMEYYE ABATAY
Devamı Maaile Dergi Mayıs Sayısında…