

“Koşun koşun şeriatçıların yenecek parası var.”
Seda Sayan
TGRT’de ‘bacı’ lakabıyla sabah programı sunucusuyken Söz ile eylemin aynı olması demekti “mücahide bacı” kavramı. Aksini düşünmezdi çünkü iki yüzlülük, Yaratanına karşı mahcubiyet, davasına ihanetti.
Evet, bacıydı mücahide idi ama kendi camiasında kadın olmasına yine de bir güvensizlik vardı. Yani bağladığı başörtüler gibi bacılar da namustu, saklanmalıydı. Zaten İslami çalışmalarda bulunmak, sosyal hayatta var olmak isteyen İslami hassasiyet sahibi kadın da kendisine kalkan sağladığı için bu cinsiyetten arındırılmış kavramı benimsemiş, bir zırh gibi hoşnutlukla kuşanmıştı. Bu yüzden haremlik-selamlık sadece bacı mücahidelere uygulanırdı. Bunun sonucunda mücahidelerin kadınlığına güvenmeyen tipler türedi ve duygusallıklarını, fantezilerini hatta eş seçiminde istek ve arzularını tamamen başka çevreye yönelttiler.
Mesela açık sekreterleri ile artık beğenmedikleri eşlerini boşamak suretli beraberliği seçebildiler ya da “ikinci hanım” furyası şeklinde aile yapısının ortasına huzur bozan bombaları bırakıverdiler. Kendi camiasından olmayan kız almak, kendi camiasının kızlarını beğenmediği için moda üstü moda bile oldu.
Mütedeyyin erkek, YİMPAŞ gibi İHLÂS HOLDİNG gibi AFRA-ADESE, KOMBASSAN gibi yeşil sermayeli şirketlerle parayı görmüş, belediyelerle de iktidar hazzını almıştı bile. Kapılmayan kapılmıyordu ama serde bu iki şeye açlık vardı ve bir nevi ‘ne oldum delisi’ gibi olmuşlardı. Nefis terbiyesi denilen şey kitaplarda durduğu gibi durmuyordu vücutta. Sarhoş ediveriyordu. Nitekim furya şeklinde bir kısım erkek sarhoşluğun ötesine geçti.
Üniversite okuyan İslami kesim kızlarına “bilmiş kızlarla uğraşamam” demeye çoktan evirilmişlerdi bile.
‘Bacı’ gözüyle kolladıklarını düşündükleri mütedeyyin kızların aksine tüm güzelliğini sergileyen seküler kızlar, başlarını döndürüvermişti bir kere. Geçirdikleri mutasyon sebebiyle, onlara göre bazı mefhumlar çözünürlük sahibiydi artık. Başörtüsü gibi, na-mahrem kavramı gibi… Halvet (nikahı düşen iki kişinin üçüncü kişi olmadan yalnız kalmaları demek) durumları gibi, hilali gözlemek gibi, ümmetin yekvücut olması gibi birçok hassasiyet konusu, tuzun suda çözünmesi gibi modern hayatın baskısı altında çözünüveriyordu artık.
İslami hassasiyet, namus kavramı, sanki sadece mücahide bacılara aitti. Bu cenahın erkeklerine ise bişey olmazdı. Nikâh düşen yabancı bir kadınla yalnız kalmak, İslami olduğunu iddia eden erkeğe zarar yapmazdı ve normali, onların yan yana gelmesiymiş gibi davranıyordu. Oysa yabancı bir erkekle asla aynı ortamda olmaması gereken sadece mücahide bacılardı. Bu onlara asla ve kat’a yasaktı burnunun ucunu bile sakınmalıydı yoksa günahtı. Haremlik selamlık bile ancak ona layıktı ve haremlik selamlık İFRAT ile haddinden fazla abartılıp seküler kızlara nezaketin en incesi layık görülürken, mücahide bacıya haremlik selamlığın en kabası, en höt-zötü, en hödüklük cinsinden reva görülüyordu.
Habibe Alpay AYDIN
Devamı Maaile Dergi Mayıs Sayısında…