

“Sen kendini bilmezsin,
Bir bilene sormayınca,
Ne oldu anlamazsın,
Bir Kâmili bulmayınca…”
Tasavvufi öğretinin özeti olan bu güzel dizeler bir şairenin kamışından yansır kâğıda. Toplum yapısının şekillenmesi, ahlaki öğretilerin yaygınlaşması maksatlı oluşan tasavvufi yapılara günümüzde rastlamak ne yazık ki pek mümkün görülmemektedir. Önceleri herkesin muhakkak tedrisatından geçtiği yolunu izlediği bir piri, şeyhi var iken, yanlışında uyardığı bir önderi var iken buna paralel ahlaki bozukluklar da toplumda neredeyse görülmez haldeydi. Ancak şimdilerde tasavvufi ahlaka sahip insan bulmanın zorluğunu yaşadığımız çağın ahlaki yoksunluğu ve dejenerasyonu ortadadır. Tekke ve zaviye kültüründen beslenen toplum yapımızın zaman içerisinde değişime uğraması neticesi de yaşanan hezeyan ne yazık ki, toplumsal ahlakımızda kötü yönde bir tesire sebebiyet vermektedir. Tasavvuf erbablarının nazik ve latif hallerini her davranışlarında görmek mümkündür. Zühde ve takvaya fazlaca ehemmiyet veren yapıları onların dünya zevk ve hırslarından sıyrılmalarına vesile olmaktadır. İşte bu sayıdaki yazımızın kahra
manı olan Fatıma Kâmile Hanım da dünyevi şevk ve arzulardan arınarak Yaradan sevgisi ile tüm halini değiştiren bir değerli şahsiyet olarak karşımıza çıkmaktadır.
16 Eylül 1939 senesinde Balıkesir’de dünyaya gelir Fatma Hanım. Balıkesir’in Keşkekzade ailesinden olan Hayriye esnafı Hacı Mehmed Efendinin kızıdır. Hacı Mehmed Efendi kızını İslami ilimler alanında eğitim alabilmesi adına büyük gayret gösterir.
Rümeysa KOCAMAZ AKGÜN