

Şubat demek özlem, hasret demek… Şubat demek Erbakan demek biz Milli Görüşçüler için. Tabii onu anmak, onun mücadelesini anlatmak için belirli gün ve haftaları beklememize gerek yok ancak Şubat ayında onsuz bir çalışma yapıp geçemeyiz de… Zaten bu aralar ne çok “Erbakan olsaydı” diyor ne çok dizimizi dövüyoruz, farkında mısınız?
Halbuki sağlığında uyarmıştı gün gelecek dövecek diziniz kalmayacak diye…
Gerek ekonomik gerek ahlaki krizlerin had safhaya ulaşmasından sebep “Ah Hocam! Seni anlasaydık böyle mi olurdu?” şeklinde hayıflanmaların arttığına şahit oluyoruz. O halde bu sene Erbakan ve Adil Ekonomik Düzen konuşmalıydık. Öyle de yaptık. Dr. Öğretim Üyesi Muhammed Maruf Bey ile Adil Ekonomik Düzen üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.
Erbakan Hocamız hayatı boyunca dünyadaki bozuk düzeni eleştirmiş ve yaşanabilir bir dünya için çalışmıştı. Haliyle konu Erbakan Hocamız ve Adil Ekonomik Düzen olunca mevcut dünya düzenini ve ekonomik sistemleri konuşmadan olmazdı. Dr. Maruf, ekonominin insan hayatı için önemine değinirken, Adil Ekonomik Düzen’de, adil paylaşım ve tüm insanları gözeten bir sosyal yapının inşa edileceğini vurguladı;
“Ekonomi insan hayatını başta sosyal ve siyasi açıdan olmak üzere birçok açıdan etkileyen en önemli etmenlerden biridir. Dünyada egemen olan sistemin etkilediği en önemli yaşam faktörlerinin başında da ekonomi gelir. Aynı zamanda dünyada hakim olan sistem ve anlayışların en somut etkisinin görüldüğü alanların başında da ekonomi gelmektedir.
Hakka dayalı Adil Ekonomik Düzen’de adil paylaşım ve tüm insanları gözeten bir sosyal yapı tesis edilecektir. Bu durum gelir ve refahın adil paylaşımını beraberinde getirecek, insanlığın saadetinin zemini iktisadi açıdan sağlanmış olacaktır. Günümüzde olduğu gibi kuvvete, sömürüye dayalı bir düzende ise gelir ve refahın dağılımında adaletsizlik, giderek artan sömürü neticesinde küçük bir zümre her geçen gün daha zengin olurken insanlık sefalete sürüklenecektir. Özellikle 20. yüzyılda dünyada uygulamaya geçirilen komünizm ve kapitalizm bu noktada insanlığın dertlerine derman olamamıştır. Kapitalizm dünyada sömürünün çok daha yaygınlaşmasına sebep olurken onun antitezi olarak ortaya çıkmış olan komünizm de insan fıtratına uygun olmayan yapısı nedeniyle problemlere çare olmak bir yana derin yaralar açmıştır. Aslında hem kapitalizm hem de komünizm madde temellidir ve tahakkümü esas alır. Sadece iki sistemde tahakkümü sağlayacak olan zümre farklıdır. Kapitalizmde baskın grup sermaye sınıfı iken komünizmde prolaterya sınıfı diye ifade edilen emekçi kesimin hakimiyeti öngörülmektedir. Hülasa her iki sistem de madde ve tahakküm temelin dayandığı için doğaları itibarıyla insanlığa saadet getirmeleri beklenemezdi zaten.”
Türkiye’de siyaset sağ ve sol diye okunuyordu. Dünya’da da ekonomi kapitalizm ve komünizm diye okunuyordu. Kapitalizm aynı zamanda Batı’yı temsil ediyor. Komünizm de Doğu Bloku’nu temsil ediyordu. Bu açıdan baktığımızda hemen akıllara ekonomi ve savaşlar arasında bir bağlantı mı var sorusu geliyor. Dr. Maruf böyle bir genelleme yapmanın doğru olmayacağını söylerken son 300 yıldır savaşların ekonomik sömürünün tekmillenmesi amacı taşıdığını ifade etti;
“Tüm zamanlar için böyle bir genelleme yapmak çok doğru olmaz. Zira biz inancımıza göre tarihe ekonomik çıkarların mücadelesi perspektifinden bakmıyoruz. Ancak dünyada son 300 yıldır olduğu gibi kuvveti üstün tutan zihniyetin hakim olduğu dönemlerde savaşlar genel olarak ekonomik sömürünün tekmillenmesi amacı taşımıştır. Özellikle 20. asrın başından bugüne yaşanan savaşlara baktığımız zaman temel etkenin Siyonizm’in hedeflediği dünya nizamının tesis edilmesi ve ekonomik sömürünün egemen güçler lehine artırılması amaçlı olduğunu görebiliriz. Kanaatimce iki dünya savaşının da yakın geçmişte ve günümüzde yaşanan savaşların da temel nedeni budur. Burada temel problem hakim zihniyetin hak anlayışı ile ilgilidir. Gücü, menfaati, çoğunluğu, imtiyazı hak sebebi olarak gören anlayış emperyal hedeflerine ulaşmak ve idealize ettiği tam dünya hakimiyetini tesis etmek için savaşlar çıkarmaktan da, milyonlarca insanı öldürmekten de geri durmamaktadır.”
ÇÖZÜM ADİL EKONOMİK DÜZEN
Dr. Muhammed Maruf, Erbakan Hocamızın İslam dünyasının çözüm iradesi ortaya koyabilmesi için fikri, siyasi ve sosyal problemleri çözerek ekonomik geri kalmışlığa son vermek istediğini söyledi:
“Erbakan Hocamız özelde İslam dünyası, genelde ise insanlığın içinde bulunduğu buhranın nedenlerini iyi teşhis etmiş, teşhis etmekle de kalmayarak problemlerimizin çözülmesi ve insanlığın saadetinin temin edilmesi için atılması gereken adımları da belirlemiş büyük bir liderdi. Öncelikle inanç ve sahip olduğumuz değerler itibariyle insanlığın saadetini temin edecek çözümlerin ancak Müslümanlar tarafından ortaya konulabileceğini biliyordu. İslam dünyasının ihtiyaç duyulan çözüm iradesini ortaya koyabilmesi için fikri, siyasi ve sosyal problemlerini çözerek ekonomik geri kalmışlığına son vermek gerektiğini düşünüyordu. Ancak güçlü bir Türkiye’nin İslam dünyasının genel uyanışına önderlik edebileceği kanaatinde olduğu için “Yaşanabilir Türkiye”, “Yeniden Büyük Türkiye” ve “Yeni Bir Dünya” diye sıraladığı idealler ortaya koymuştu. Bu çerçevede gerek 54. Erbakan Hükümeti döneminde gerekse 1970’li yıllarda iktidar ortağı olduğu dönemlerde Türkiye’nin ekonomi alanında atılım yapmasını sağlayan adımlar atmıştır. Milli Görüş partilerinin iktidar ortağı olduğu dönemler bir bakıma Türkiye ekonomisi için onarım ve atılım dönemleri olmuştur.”
İçinde bulunulan zaman ekonomik açıdan ülkenin atılım sağlaması için neyi gerektiriyorsa Erbakan Hocamızın onun mücadelesini verdiğini söyleyen Dr. Maruf, hocamızın öngördüğü atılımları yapmış olsaydık yaşadığımız sıkıntıların hiçbiri ile karşı karşıya kalmayacağımızı vurguladı;
“Malumunuz Erbakan Hocamız Türkiye’nin ilk yerli otomobilini üreten insandır. Gümüş Motor girişimi ile Türkiye’ye ‘üretme, tüket’ dayatmasının yapıldığı bir dönemde yerli motor üreterek ülkenin vizyonunu değiştirmiştir.
SELİME SÜMEYYE ABATAY