

Her şeyin özgürlük adı altında yapıldığı ve hoş görüldüğü bir zamandayız. Kişi ne kadar özgürse o kadar mutlu olarak adlandırılıyor. Yediği, giydiği, gezdiği, verdiği kararları kendi kontrolü altındaysa eğer her şey yolunda anlamına geliyor. Oysa İslam’la özgürleşmek diye harika bir şey var. Ne yiyeceğimi, ne giyeceğimi, nerelere gidebileceğimi, ne kadar ve ne şekilde eğlenebileceğimi nefsimin değil, inancımın belirlediği bir hayat ve beraberinde getirdiği muazzam kolaylık. “Neden böyle, kim söylüyor, nereden duydun?” sorularına verilebilecek en güzel cevap; İslam…
‘Rabbim böyle istedi, böyle buyurdu, hatta emretti!’ O annem değil, babam değil, eşim, arkadaşım, evladım değil. O benim ayarımda bir varlık değil ki emrettikleri karşısında ne nefs, ne hırs yapmam mümkün olsun. Üstelik boyun eğişim karşısında kendimi aciz hissetmem ve bu acziyetime rağmen onun asla beni ezmeyeceğini, annemin bana hissettiği merhametten daha merhametli olarak bana yaklaşacağını da bilirim.
Helaller belli, haramlar belli. Bu belirlenmiş ölçüler içinde bir kadın için muhakkak en önemli şeylerden biri de tesettür. Hatta şöyle büyük büyük harflerle yazılması gerekir; TESETTÜR…
Her şeye yön veren medya, şüphesiz tesettüre de yön verme çabasında. “Tesettür Modası” diye belirlenen ve her yıl değişen akım, Kur-an’ı Kerim’de geçen tesettür şeklini görmezden gelmekte. Daralan en-ler, kısalan boy-lar, baş örtmek için üretilen lakin isyankar saçlara bir türlü hakim olamayan baş-örtüler. Üstelik saf ipekten! Üstelik zibilyonlar dökülmüş! Fakat niyeyse önden birkaç sıra saç gösterilmek suretiyle maddesine ve ederine yakışmayacak şekilde özensizce bağlanmış. Yazık olmuş, diyor insan. Çok yazık!
HALİME AYŞE ASTÜRK