“Kapital bina” dedi içinde barındığımız bugünün apartmanlarına. O anda beynimde fişekler çaktı birden. O anda oturdu aklımın yapbozları. O an başladı içimde dönüşümün var gücü.
Nijerli komşumuzun ifadesiydi apartmana “kapital bina” demek. Yeni evlendiğim sıralar, şehirden değil de şehir yaşantısından bıktığım süreçlerde tam da başka bir şehir yaşantısının içinde bulmuştum kendimi. Yine dip dibe altlı üstlü evler, yine üst üste tıklım tıklım toplu taşıma araçları (cidden toplu taşıyorlar, cümleten…), yine özünden kopup şehirde bir şey var sanan milyonlarca farklı DNA. Manzara hep aynı neredeyse. Şehirlerin bir suçu yok da şehirleşemeyen insanlarda buluyorum kabahati. Sahi, kim ikna etti sizi yeryüzüne yatay doğrultuda sığamayacağımızı? Topluca taşınacak kadar çok kitleleri kim yığınla sürükledi? Kim verdi toprağını, tasını, tarağını bırakma aklını? Hangi akla hizmetti bu düzen? Hangi akla mantığa sığardı var olana değişmeyi yenisini?
Tüketim çağında yaşıyoruz. Bu çağın insanı zannediyor ki hazır olanı tüketiyor. Ekmeği, sebzeyi, bilgiyi, sevgiyi, vaktini ve daha pek çok şeyi… Halbuki çağ tüketiyor bizleri. Tüketim çağında değiliz. Tükenim çağındayız. İnsanoğlu o kadar çok tükenmiş ki, o kadar çok tıkanmış ki… Kentleşmenin hızlanması elimizden neleri aldı şöyle bir göz atacağız satırlarda.
HALİDE SİVRİ