

İstenen ne ise, ona çabucak ulaşmanın kolay olduğu ya da öyle zannedildiği hız, haz ve ayartı çağında, nesnenin, insanın veya herhangi bir şeyin yalnız dış görünüşü ile ilgilenildiğinden, çoğu insan derinliği unutmuş vaziyette. Yazılanlar okunmuyor, söylenenlerin derinliğine inilmiyor. Hâl böyle iken derinliği olan bağlar kurulamıyor. Sonra yine dönüp içimize bakmayı akledemiyoruz…
Oysa tüm soruların cevabı yine kendi özümüzde…
Katıldığım bir edebiyat atölyesinde hocamız, uzun yazılar yazmayın, günümüzde insanlar uzun yazıları okumuyor demişti. Görünen o ki haklı! Emek vermeyi unutan insanoğlu için her şeyin kestirme yolu makbul sanki. Lakin ben bunu kabul etmiyorum. Derinliği olan, yürekten çıkan, insana dokunan yazı ve kitapları ne kadar vaktimi alırsa alsın, her zaman döne döne okumayı tercih ederim.
Yalnızca okumakla sınırlı değil aslında…
İlişkiler de böyle.
Emek vermediğimiz, uğrunda bedel ödemediğimiz ya da ödediğimiz bedeli unuttuğumuz, bazen kendi ellerimiz ile sıradanlaştırdığımız halatlar, iskele duvarına sürte sürte incelir, incelir, incelir. Bir süre sonra kopar…
Hiç emek vermemişsek halatın kopması daha kolaydır; bir bıçak, bir çift bakış, iki çift acı söz yeter bazen…
Oysa insan, bir ebrulî ip değildir. Kalbi vardır, kalbin içinde görünmeyen bir yol ile muhkem. O yol, mavi olmazsa yeşil, yeşil olmazsa kırmızı ile örülen deneme motifi değildir, olamaz. İnsanın bu dünyadan muradı hakkı ile kul olmak ise, yaratılmış olmanın yükümlülüğü gereği, kendisine verilenleri muhafaza etmek için, bir çiçeği yetiştirir gibi her an, emek vermekle mükelleftir.
Bir diğer mânası ile ihlas…
İhlas, sözlükteki anlamı ile temiz sevgi yürekten bağlılıktır. İnsanın ihlasla bağlanmadığı ne varsa bir süre sonra anlamını yitirir, bayağı bir hâle bürünür.
Bu bayağılık bir süre sonra buhrana tahavvül eder.
Çünkü insan, et ve kemik yığınından ibaret değildir, anlam ile mânâya kavuşur. Mânâ denizine inmek, emek ile mümkün olur.
BİRSEN BAĞCI
Devamı Maaile Dergi Ağustos Sayısında…